Leyla ÖNER

Duvarlarda hiç Atatürk portresi görmedik

Leyla ÖNER

LEYLA'NIN GÜNLÜĞÜ
 
Bizler, zamanında Bulgaristan’da doğan çocuklar, duvarlarda hiç Atatürk portresi görmedik. Okul kitaplarında adı geçmezdi, marşlarda sesi yoktu…
Biz, Atatürk’ü sonradan tanıdık.
Adını ilk defa sınavımı yapan Bulgar asıllı öğretmenimden duydum, masa üstündeki soruları bir yana çekti ve bana “Atatürk kimdir?” sorusunu yöneltti.
Onun hakkında bize hiç kimse bir şey anlatmamıştı. Anne ve babalarımız da onu bilmiyordu. Tek bir cevap geldi aklıma: “ Türkiye’yi kurtarmış “, dedim.
Bana ne kadar önemli bir soru sormuş. Karl Marx ve Friedrich Engels gibi düşünürlerden daha üstün tutmuş Mustafa Kemal Atatürk’ümüzü…
Aslında öğretmenim ana vatanımızı bilip bilmediğimizi, Türkiye Cumhuriyeti'ni ve onun kurucusunu ne kadar tanıdığımı ölçmüştü.
Tek bir soru ve ona vereceğim tek bir cevap.
Önümden sınav kağıtlarını bir yana çekmesi bile ne büyük anlam taşıyormuş.
“Bu sınav sorularını unut, bana Atatürk’ün felsefesini ne kadar bildiğini ispatla”, dercesine…
Belki o yüzden, Atatürk’ü ilk kez kitaplardan değil, öğretmenimizden öğrendim.
Demek ki, Bulgaristan üniversitelerinde Atatürk’ün kişiliği ve felsefesi ders olarak görülmüştü.
Bir ülkenin kaderini, kendi elleriyle değiştiren bir adamın hikâyesi, bizim içimizde yıllarca bastırılmış bir duygunun adıydı.
Kendi olabilme cesareti.
Atatürk’ü biz, özgür bir sabahın anlamından tanıdık. Sınırdan geçtiğimizde, tabelalarda yazan o isimleri gördüğümüzde: “Cumhuriyet”, “Egemenlik”, “Bağımsızlık”…
Bunlar bizim için ders kitabı değil, ilk defa duyduğumuz kelimelerin büyüsüydü ve zamanla fark ettik ki: Atatürkçülük, sadece Türkiye’de doğanların mirası değil, özgürlük açlığıyla büyüyenlerin ortak dili.
Biz o dili sonradan öğrendik ama çok sahici öğrendik; çünkü onun bize öğrettiği şey, sadece “devrimler” değildi.
O, insana başını dik tutmayı, düşünmeyi, haksızlığa karşı söz söylemeyi öğretti.
Biz de bunu göç yollarında, yabancı sofralarda, iki dilin arasında yaşadık.
Göçmenin Atatürkçülüğü biraz sessizdir, biraz da derin.
Onun heykeline çiçek bıraktığı gibi, çocuğunu okutmak için gecesini gündüzüne kattığı gibi...
Kadınıyla erkeğiyle, “çalışmak en büyük ibadettir” sözünü yaşar.
Yani Atatürk’ü sözcüklerde değil, hayatta taşır.
Belki biz onu geç tanıdık ama o zaten bizi bekliyordu - Bir gün özgürlüğün anlamını gerçekten hissedenlerin safında buluşmak için.
CUMHURİYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN????????!
Kuranların ruhları şad, mekanları cennet olsun ????????.
“Ben bir Atatürkçü kadınım” demek benim için çok büyük şereftir.
Sevgi ve minnetle!

Yazarın Diğer Yazıları